Sanayileşmeyle birlikte kırsaldan gelen göçlerle kentlerin hızlı göç alması sonucunda kentlerde yoğunlaşan yeni nüfusun barınma ihtiyacını karşılamaya yönelik ulusal ve yerel politikaların yeterince geliştirilememesi neticesinde kentlerde gecekondulaşmayla birlikte çarpık yerleşim alanları oluşmuştur. Çarpık yapılaşma kentlerde birçok altyapı, sağlık, sosyal ve güvenlik sorunlarını da beraber getirmiştir. Bunun sonucu olarak ortaya çıkan çevresel problemler, kentsel yeşil alanların önemini artırmaktadır. Günümüzde şehirlerde yaşayan insanlar iletişimsel olarak yalnızlaşmakta hem de doğaya ihtiyaç duymaktadır. Bu yüzden katılımcı kentli kimliği çerçevesinde yeşil alanların önemi daha da artmaktadır.
Bu çalışmamda katılımcı kentli kimliğinin oluşmasında sürdürülebilir kentsel yeşil alanların rolünden bahsedeceğim.
Açık ve yeşil alan kavramlarıyla ilgili çeşitli tanımlamalar mevcut olmakla birlikte konumuzla ilişkili tanımlamaları açıklayacağım.
Açık alan, bir şehirde ya da kırsalda tek kullanım amacı tarımsal ya da yeşil alan olarak sınırlandırılan alanlar olarak tanımlayabiliriz. Başka bir ifadeyle, üzerinde yapılaşmanın olmadığı ve insanların aktivite (piknik, eğlence vb.) yapmaları için uygun potansiyel imkanı bulunan rekreasyon alanlar olarak da ifade edilebilir. Örneğin su yüzeyleri, üzerinde bitkisel eleman bulunmayan veya çok sınırlı sayıda bulunan meydanlar ve ulaşım alanları açık alan olarak tanımlanmaktadır (Gül ve Küçük, 2001)
Yeşil alan ise, açık alanların bitkisel elemanlar ile kombine edilmiş hali olarak tanımlanmaktadır. Kentin içinde yada kırsal alanlarda yer alan peyzaj gibi işlev gören ormanlar, korular, rekreasyon alanları, parklar, bahçeler gibi alanları ve bina bahçeleri gibi canlı ve cansız elamanlardan oluşan alanlardır (Pamay, 1978).
Açık yeşil alanlar bilindiği üzere kamusal, yarı özel (belli şartlarda açık) ve özel alanlar olmak üzere 3 grupta sınıflandırılmaktadır (Önder, 1997).
Yine kent içindeki açık-yeşil alanlar, hizmet ettikleri kent birimine bağlı olarak işlev ve etkinliklerine göre bina, komşuluk, mahalle, kent düzeyinde olmak üzere 4 grup altında sınıflamak mümkündür (Yıldızcı, 1982).
Açık Alan Şeması (Şahin, Ş., 2008).
Kamusal yeşil alanlar herkesin kullanımına açık olmakla birlikte genel anlamda eğlence, dinlenme, oyun ve spor faaliyetlerine imkân vermektedir. Bu alanlar bir çeşit karşılaşma, etkinlik yapma, tanışma ve iletişim kurmayı da içeren sosyal alanlardır. Bu sebeple bu alanların ulaşılabilirliği ve işlevselliği katılımcı kentli kimliğini artırmak adına önemli bir unsurdur.
Buna ilave olarak açık yeşil alanların kullanımında kadın/erkek, yaşlı/çocuk kullanımı gibi ayrımlar katılımcı kentli kimliğinin tanımlanmasında tartışılması gereken bir konudur. Eğer bu alanlarda insanlar birbirleriyle ilişkiler kuramıyorsa kentli ve kent arasında iletişim kopukluğu vardır.
Dolayısıyla kent yaşamında katılımcı kentli olabilmek için bu alanları her kesimden birey tarafından özgürce kullanılabiliyor olması sağlanmalıdır.
Bu alanlar ile sağlık, sosyal iletişim, psikolojik rahatlama, çevresel kalitenin artırılması amaçlarıyla tercih edilmekte ve değer kazanmaktadır. Bu şekilde kentlerde doğa ile aktif biçimde etkileşimin ve mahalleli arasında sosyal iletişimin sağlanması yoluna gidilmektedir (Özdemir, 2009).
Yeni tüketim mekanlarının (AVM vb.) oluşması ile zamanla kentli buluşamaz duruma gelmiştir. Yeni tip tüketim ve yerleşim merkezlerinin oluşması da kentsel kimlik üzerinde tehdit edici uygulamalardandır (Özdemir, 2009). Rezidans gibi yaşam merkezlerinin oluşturulması ile çokta doğal olmayan, sembolik olarak doğanın bireylere sunulması amaçlanmaktadır. Bu mekanlarda yaşayanlar kişiler ulaşamadıkları yeşil alanlara kısmen ulaşabilmiş, sosyalleşebilmiş ve katılımcılığı sağlayabilmiş olacak fakat özellikle büyükşehirlerimizde toplumun büyük bir kısmı bu alanlara erişememiş olacaktır. Katılımcılıktaki önemli husus olan toplumun her kesimi değil belli bir kesimine hizmet etmesi adına kent kimliği oluşumuna etkisi negatif yönde olacaktır.
Açık yeşil alanlar arasında kent bahçeleri katılımcı kentli kimliğini kapsayıcılık açısından çok sayıda vatandaşa temas edebilir olması ve vatandaşların birbirleriyle daha fazla iletişim ve etkileşimini kapsadığı için diğer açık alanlara göre daha fazla önem arz etmektedir.
Kent bahçeleri, kent dokusu içinde insanların boş zamanlarını değerlendirmeye yönelik bitki yetiştirmesine imkan tanıyan, halkın ortak kullanabileceği mikro tarım alanlarıdır. Bu alanlar kent içerisinde bulabileceğimiz, atıl kalmış irili ufaklı arsalarda yenilebilir sebze ve meyveler, bitkiler ve aromatik otlar yetiştirmeye uygun bahçeleştirebildiğimiz yerlerdir (ÇEKÜL, 2019:1) Bununla birlikte kent bahçeciliği, kentte yaşayanların hem iklim değişikliğine uyumuna hem de sosyoekonomik açıdan desteklenmesine katkı sağlar. Yoksul ve gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi gelişmiş ülke kentlerinde de kent bahçeciliği yoksulluğu azaltma yöntemlerinden birisi olarak kullanılmaktadır (Petts, 2001). Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı yayımladığı bir çalışmada, dünya genelinde 800 milyon insanın kent bahçeciliğinden faydalandığı ifade edilmektedir.
Kentler her ne kadar tarımsal üretimin yapılmadığı alanlar olarak ifade edilmekte olsa bile Antik Mezopotamya’dan beri bu kentlerde tarımsal faaliyetlerin yapıldığına dair kanıtlar bulunmaktadır. Meksika’da ortaya çıkmış Aztek uygarlığı tarafından yapılan sürdürülebilir kent bahçeciliği en eski örneklerden birisi olarak gösterilmektedir (Altieri, 1992; Torres-Lima, Canabal-Cristiani, Burela-Rueda, 1994). Kent bahçeciliği metropol şehirlerin sürdürülebilirliği açısından da büyük bir öneme sahiptir. Her geçen yıl kent bahçeciliği giderek daha fazla rağbet gören bir uygulama olarak öne çıkmaktadır.
Kent bahçeleri ekonomik ve ekolojik mekânlar olmakla birlikte sosyal bir mekân olarak kentlerin sürdürülebilir gelişiminde önemli bir araç olarak da görülmektedir. Farklı insanları veya toplulukları ortak bir amaç etrafında birleştirerek katılımcı kentli kimliğinin güçlenmesine de gerekli desteği sağlayabilirler. Diğer insanlarla birlikte ortak üretim yapılması hem bireyler arasında iş birliğinin sağlanmasına hem de karşılıklı güvenin artmasına olanak sağlar (ÇEKÜL, 2019:2)
Eskiden şehirlerde benzer sosyal gruplar ve akrabalar bir arada yaşarken günümüzde ise farklı sosyal sınıf ve kültüre mensup bireyler artık bir arada yaşamaktadırlar. Yani şehirler farklı kültürlere mensup insanların bir arada yaşadığı alanlara dönüşmektedir. İşte kent bahçeleri de bu noktada farklı kültürel anlayıştaki insanların ve toplulukların sivil toplum bağlarını kuracak ara yüzü oluşturabilir
Kent bahçeleri tam da bu noktada, toplulukları birleştirerek sivil toplum bağlarını kuracak arayüzü oluşturabilir. Boş zamanı değerlendirmek için bir araya gelen gönüllü bireylerin katılımı ortak üretim düşüncesiyle sosyal bağlar kurulmasına katılımcı kentli kimliğinin pekişmesine hizmet edecektir. Kent bahçeleri ayrıca farklı yaş, cinsiyet, sosyal ve kültürel yapıdaki insanların ortak bir amaç etrafından buluşmasına ve kaynaşmasına vesile olacaktır. Yapısı itibariyle mahalleleri için sorumluluk almayı gerektiren kent bahçeleri tabandan demokrasi ve ortak karar alma mekanizmalarını güçlendirir (ÇEKÜL, 2019:3). Ortak iş yapma kültürü ve vatandaş katılımı deneyimi pratiğe aktarılmış olur. Bu itibarla kent bahçeleri katılımcı kentli kimliğinin oluşmasına, karar alma ve yönetişim süreçlerine vatandaşın dahil edilmesine özendiren bir müdahale aracı olarak kullanılabilir.
Ülkemizde özellikle kişi başına yeşil alanların oranı çok düşük. Bununla birlikte binalarımızda, mahallelerimizde, yaşadığımız şehrin çeşitli yerlerinde yeşile dönüştürülebilecek birçok alanda var. Yine artık şehirlerimizde nüfus yoğunluğu çok fazla. Topluluklar giderek azalmakta, yaşam tarzı bireyselleşmektedir. Yine de yerel yönetimler ilçelerindeki irili ufaklı birçok park ile halka hizmet vermeye çalışmaktadır fakat atılımcı kentli kimliği zayıflamaktadır. İşte kent bahçeleri bu perspektifle incelendiği zaman katılımcı kentli kimliğinin oluşturulmasına büyük katkı sağlayacaktır. Bu sebeple yerel yönetimlerin kent bahçeleriyle ilgili projelerini giderek yaygınlaştırması yada bunu teşvik edici faaliyetlerde bulunması katılımcı kentli kimliğinin güçlenmesi adına güçlü bir adım olacaktır.
Altieri, M. A. (1992). “Sustainable agricultural development in Latin America exploring the possibilities”, Agriculture Ecosystems & Environment, 39(1-2 1–21. Doi10.1016/0167-8809
ÇEKÜL. (2019). Bahçecinin El Kitabı. İstanbul: Çekül Vakfı.
Gül, A. ve Küçük, V. (2001). Kentsel açık-yeşil alanlar ve Isparta kenti örneğinde irde-lenmesi, S.D.Ü. Orman Fakültesi Dergisi, 2, 27-48. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/195601 adresinden erişilmiştir.
Pamay, B. (1978). Kentsel peyzaj planlaması. İstanbul Üniversitesi, Orman Fakültesi Yayın No: 2486, İstanbul.
Petts, J. (2001). “Urban agriculture in London” WHO Regional Office for Europe, (Çevrimiçi)
Önder, S. (1997). Konya Kenti Açık ve Yeşil Alan Sisteminin Saptanması Üzerinde Bir Araştırma. Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Peyzaj Mimarlığı Anabilim Dalı Doktora Tezi. Ankara.
Özdemir, A. (2009). Katılımcı Kentli Kimliğinin Oluşumunda Kamusal Yeşil Alanların Rolü: Ankara Kent Parkları Örneği. Süleyman Demirel Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi, 2-8. https://apps.who.int/iris/handle/10665/108385, 30 Mart 2011
Yıldızcı, A.C. (1987). Kentsel yeşil alanlar. Yüksek Lisans, Ders Notları, İstanbul.
Şemalar
Şahin, Ş. (2008). Açık Alan Şeması, Peyzaj Planlama. AÜZF Peyzaj Mimarlığı Bölümü Basılmamış Ders Notu.)